TEZGÂHTA KONUŞULANLAR – 1
BELGESEL FİLMDE “GERÇEK”, “GERÇEKLİK” VE “HAKİKAT” ALGISI ÜZERİNE
“Belgesel film, seçilmiş zaman
parçalarından dikilmiş bir elbisedir.”
MP: Belgeselin ham maddesi “gerçek”tir diye bir düşünce mevcut. Ancak “gerçek”i ham madde kabul ettiğimizde belgesele fazla ve orantısız bir anlam yükleme tehlikesiyle karşılaşıyoruz. Bu durumda, kurmaca film için de geçerli olan bir soru yeniden gündeme geliyor: Gerçek nedir?
AF: Öyleyse öncelikli olarak “gerçek”i sınırlandırmamız, yani belirli kıstaslara göre tanımlamamız gerekiyor.
MP: Tabi böyle bir çabaya girişirken daha en başta “gerçek” ve “gerçeklik” kavramlarını birbirinden ayırmamız lazım. Çünkü “gerçeklik” dediğimiz şey Türkçede yer yer “hakikat” kavramı ile yakın anlamlarda kullanılıyor. Sinemada, gerçek parçalarından oluşup bir anlam kuran yapıya “gerçeklik” diyoruz. Yani “gerçek”lerden oluşan, “gerçek”lerle inşa edilen veya “gerçek” merdivenleriyle varılan yere “gerçeklik” diyoruz. “Gerçek nedir?” sorusunun cevabını verirken aynı zamanda başka bir soru da kendiliğinden tartışmaya açılıyor: “Belgesel film şu anda bizim için ne ifade ediyor?” Belgesel filmden veya “gerçek”ten bahsettiğimizde, tecrübe itibariyle söylüyorum, hayatın dışında duran, hayata temas etmeyen parçalardan bahsetmiyoruz. Tam tersine, beş duyumuzla muhatap olduğumuz tecrübe alanının bizzat kendisini kastediyoruz. Zaten belgeselin “belge” özelliği biraz da buradan kaynaklanıyor. Ama belgesel, bir gözün, bir bakışın ya da diğer bir ifadeyle bir yorumun neticesi; esasında ister istemez o gözün, o bakışın veya o yorumun bir ürünü. Dolayısıyla saf bir “gerçek”ten hiçbir zaman söz edemiyoruz.
AF: Bugünkü mânâda belgesel için fotoğrafın evrimleşmiş halidir diyebiliriz belki de. Çünkü her ikisi de kendi gerçekliğini muhatabına dayatarak sunuyor. Ele aldığı gerçeği, yani kendi süzgecinden geçirerek yorumladığı gerçeği bir tahakküm unsuru olarak kullanıyor. Ya da daha ileri gidecek olursak, belgesel sinema için, zaten halihazırda var olan kendi gerçekliğini meşrulaştırma silahıdır diyebiliriz. Eğer mutlak bir gerçeklik mümkün değildir diyorsak hem “saf bir gerçeklik”in ne olduğunu veya mümkün olup olamayacağını hem de belgesel sinemanın esasında ne olduğunu yeniden tartışma zeminine çekmemiz gerekiyor.
MP: Belgesel ile fotoğraf arasındaki ilişki müstakil konuşmaya değer bir konu. Ancak fotoğrafın kurduğu ya da kurma potansiyeli taşıdığı o tahakküm edici tavrın benzerini belgesel film kendi bünyesinde inşa edebiliyor. Öyle ki “Bu perdede mutlak anlamda itaat etmeniz gereken bir gerçeklik var.” şeklinde gizlenmiş bir iddia ortaya atabiliyor. Kabul edilse de edilmese de belgesel filmle uğraşan herkesin aşağı yukarı buna benzer bir psikolojisi vardır. “Ben zaten yaptığım iş itibariyle en sahici olanı yakalıyorum.” gibi bir iddia. Esasında sorun, yapılanın “gerçek” olmadığını, tam tersine “gerçek”in bozundurulmuş bir hali olduğunu ifade etmemekten kaynaklanıyor. Bu itiraf gerçekleşmediği takdirde belgesel film tehlikeli bir alana dönüşüyor. Belgesel filmi kurmaca filmden ayıramaz hale geliyoruz. Ayırmamız zaten mümkün değil ama aradaki yorum farkının hakkını vermek adına belgesel filmin gerçek olduğu iddiasından vazgeçmesi gerekli gözüküyor. Aksi takdirde ortaya çıkan gerçek olma iddiaları bir gerçeklik’e doğru evriliyor, son raddede tartışmasız bir hakikat olma iddiasına varıyor. Bir yanlışlar silsilesi uzayıp gidiyor.
AF: “Belgesel” kelimesinin kendisi bize önemli bir gerçeği hatırlatıyor aslında. “Belge” film demiyoruz, “belgesel” film demeyi tercih ediyoruz. Benzer bir şekilde, yine İngilizce literatürde “document” değil “documentary” demek tercih ediliyor. Yani doğrudan belge olma iddiası taşımıyor bu yapılan.
MP: Bu çerçevede benim anlayabildiğim en geniş tanım şöyle: Belgesel film, seçilmiş zaman parçalarından dikilmiş bir elbisedir. Mesela belgesel film yapmaya kalkışan bir yönetmen belgesel malzemenin ağırlıkta olduğu bir zaman kumaşını kullanarak bir film yapıyor. Bu işlemin kendisi öncelikle zaman kumaşını parçalamak veya kesmek yani bozmak esasına dayanıyor. Nihayetinde ortaya bir elbise çıkıyor ve bu elbise en başta yola çıkılan zaman kumaşından farklı olarak tasarlanmış ve dikilmiş bir elbise.
AF: Zaman parçalarından bir elbise dikmek dediğimizde belgesel sinemada kurgu meselesi de gündemimize geliyor. Gerçek olan her ne kadar objektif bir tavır takınılarak kaydedilmeye çalışılsa da ya da bir olayın başından sonuna kadar geçen süreç her ne kadar kesintisiz ve müdahalesiz bir şekilde kayda alınmaya çalışılsa da elde edilen gerçek parçaları kurgu masasında yeni bir inşa sürecinden geçiyor ve bir yeniden üretim süreci başlıyor. Bu da aslında, belgeselin dilini, formunu, yönetmenin kendi anlam dünyasını, tavrını ve gerçekliğini ortaya koyduğu asıl süreç oluyor.
MP: Sadece kurgu değil, belgeselin içine dahil olan bütün unsurlar, kamera, kurgu, ışık vs. belgeselin gerçek olma iddiasını zaten yanlışlıyor. Ancak gösterilenin “gerçek”e çok yakın olduğu iddia ediliyor. Peki “gerçek”e çok yakın olan “gerçek” nedir? Filmin mutfağında bu kadar unsur yer almaktayken, her unsur bir süzgeçken, her dahil olan unsur filmi gizleyen veya örten yeni bir perde koyarken “gerçek”e yakın olmak ne demektir? Kamera bir perde, ışık bir perde, kurgu başka bir perde…
AF: Yani her bir unsur, yapılan her bir tercih yeni bir perde…
MP: Halbuki belgesel, kurmacaya göre “gerçek”e çok daha yakın olduğunu iddia edebiliyor. Ancak perdeler aynı. Öyleyse “gerçek”e yaklaşmak pek mümkün değil. O zaman tartışılan “gerçek” meselesinin asıl tabiatını ve bunun bir filmde, dolayısıyla bir belgesel filmde nasıl tezahür edeceğini tespit etmek lazım. Belgesel filmci “gerçek”i malzeme eder ve ortaya bir “gerçeklik” çıkar. “Gerçeklik”in “hakikat” ile olan bağı yönetmenin sahici ve samimi dünyasına paralel olarak evrensel bir hakikate evrilebilir. Böylece yakalanan hakikat parçası coğrafyadan hareketle ama onu aşan bir şekilde bütün insanların yönelebileceği bir zemin oluşturabilir. Buradaki “hakikat” anlayışını biz bu coğrafyanın insanları olarak kendi anlam dünyamıza ve inanç perspektifimize göre yerine oturtmalıyız. Belki de daha öncesinde ilk adım olarak, belgeselin, gerçek olma iddiasından vazgeçmesini sağlamamız gerekli.
Not: “MP”, Murat Pay’ın kısaltması, “AF” ise Ali Abbas Fidan’ın kısaltması olarak kullanılmaktadır.